Türk tekstil ve hazırgiyim sektörü ihracata bağlı yapısı nedeniyle küresel pazardaki gelişmelere daha hızlı ve sert tepkiler veriyor. Avrupa başta olmak üzere küresel ekonomide işler iyi gittiğinde Türk tekstil ve hazırgiyim sanayisi de büyüme ve hatta patlama dönemi yaşıyor. Ancak bu pazarlarda kriz sinyalleri alındığında ise ilk olumsuz tepki veren sektör yine tekstil ve hazırgiyim oluyor. Bunun acı örneklerini 2008-2009 döneminde sıklıkla gördük. Mortgage krizi olarak başlayan, daha sonra bankacılık ve finans sektörünün tümüne yayılan ABD-Avrupa merkezli kriz, Türk tekstil ve hazırgiyim sektörünü teğet geçmemişti.
Kriz döneminde sektör ciddi daralma rakamları yaşamış, hatta son 10 yıllık birikimlerin uçup gittiği konuşulmuştu. Birçok köklü tekstil işletmesi kriz nedeniyle üretimi durdurdu, birçoğu ise bütün malvarlıklarını satışa çıkararak iflas etti. Milyon Dolar değerindeki makine parkları ederinin çok altında ikinci-üçüncü el değeri görerek rakibimiz olan Asya ülkelerine transfer oldu. Kısaca bu dönemin kaybedenler kulübünde Türk tekstil sektörü yer aldı. 2008-2009 yıllarındaki yoğun kriz döneminin ardından 2010 yılında üretim, kapasite ve satış miktarlarında iyileşmeler görülmeye başlandı. Dip seviyesinden tekrar sıçrama olarak değerlendirilen bu artışa rağmen sektör kriz öncesindeki satış ve kar oranlarına 2012 yılı itibariyle bile ulaşabilmiş görünmüyor.
Üretimde Dışa Bağımlılık Arttı
Satışta Pazarlar Çeşitlendi
Tekstil ve hazırgiyim sektörü krizle birlikte ihracat pazarlarını çeşitlendirmesi gerektiğini gördü ve bu yönde çalışmalara başladı. Ancak, sektörün bir başka zayıf noktası bu dönemden sonra daha da dikkati çekti; ithal ara mala bağımlılık. Özellikle tekstil sektörünün pamuk, elyaf ve kimyasallar bağlamındaki dışa bağımlılığı tedarik zincirinin en zayıf halkasına dönüştü. Hazırgiyim üreticilerinin rekabet güçlerini öne sürerek ithal ara mallara olan bağlılığı savunmasına karşın, oluşan dış ticaret açığı ve sektörün dışa bağlılığı yeni adımlar atılmasını zorunlu hale getirdi.
Sektörde üretim, yatırım ve dış ticaret açısından 2011 yılı taşların yeniden dizildiği bir dönem oldu. İlk önemli çalışma ise hükümet tarafından ithal tekstil ürünlerine yüzde 30-40 dolayında ek vergi getirilmesi ile gerçekleştirildi. Ancak, yatırımlar açısından ‘Stratejik sanayiler’ arasında sayılmayan tekstil sektörünün sadece gümrük düzenlemeleri ile geçici çözümler üretebildiği görüldü. Rakamlar son bir buçuk yılda yaşanan gelişmeleri açıklıkla ortaya koyuyor. Sektörünün lider yayın organı Tekstil Dünyası’nın sizler için hazırladığı bu dosya çalışması ile, sektörün son 2 yıllık gerçek büyüklüğüne dair bir izlenime sahip olacaksınız.
Dergimizin bir sonraki sayısında 2011-2012 dönemlerini kapsayan Türk pazarına makine satış bilgilerini de detaylı olarak görebileceksiniz. Böylece üretimden perakendeye kadar bütün tedarik zinciri içinde tekstil ve hazırgiyim sektörlerinin panoraması ortaya çıkarılmış olacaktır.