Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil/Moda bölümünden 2000 yılında mezun olduktan sonra, hem dil hem de moda eğitimini devam ettirmek için İngiltere’ye giden Serap Pollard burada bir marka yaratmayı başardı. 2012 yılının Eylül ayında University of the Arts London’daki master programını başarıyla bitiren Serap Pollard, İngiltere’deki eğitimini ve 2011 yılında karar verdiği kendi markasını kurma sürecini TextoWear’e anlattı.
Birçok modacının Central St. Martins College’de eğitim aldığını hatırlatan Pollard, bunun yanı sıra Paris ve Milano’nun da modacılar için en iyi eğitim merkezleri olduğunu dile getirdi. İngiltere’ye geldiği zaman kendi markasını henüz oluşturmuş Bora Aksu, Chris Huan Liu gibi başarılı tasarımcıları gördüğünü belirten Pollard, kendisinin büyük bir markada tasarımcı olmayı tercih ettiğini açıkladı. Pollard, bu seçimin sağladığı tecrübe ve eğitim ile, artık İngiltere’de ya da başka bir ülkede kendisinin iş aramadan firmaların iş teklifi getirdiğini kaydetti.
2011 yılında kendi markasını kurmaya karar verdiğini ifade eden Pollard; “Bunu benden çok patronlarım, diğer modacı arkadaşlarım ve üniversiteden profesörlerim istedi. Böylece son projemi master programımda tez konum yaptım ve çok ilgi gördü. Aslında yerinde ve zamanında yapılmış bir hareket oldu, doğru kanallara istediğim noktaya ulaştım. Tabii henüz istediğim başarıya ulaştım demiyorum ama, o yolda emin adımlarla ilerliyorum” dedi. Pollard, hem markasına hem de Doktora programına dönük çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti.
Türk Tasarımcılar Yurtdışında Daha Cesur
İngiltere’de en son İngiliz markası Laura Ashley firması için çalıştığını belirten Pollard, bu markanın romantik desenler ile oldukça kadınsı olduğunu söyledi. Pollard; “İngiliz modasının sert kalıpları, aşırı resmi duruşu gibi genel bir bakış açısıyla değil markaları tek tek ele almak daha yararlı olacaktır. Örneğin Laura Ashley sert değildir. Burberry’nin yaptığı son çalışmalar da oldukça güzel aslında. Ama yine fark ettiyseniz, kendi çizgilerinden aşırı derecede çıkmıyorlar” diye konuştu.
Pollard, yurtdışında, tasarımcıların ulusal kökenlerine dönük bir ayrım olmadığını, Türk tasarımcı-İngiliz tasarımcı gibi bir ayrımın ancak tasarımlarda ele alındığını ifade etti. Türkiye’de tasarımcıların daha çekingen ve kalıplara sığmaya çalışan çizgileri tercih ettiğini, ancak yurtdışında biraz daha özgür davrandıklarını söyleyen Pollard, Türk modasındaki gelişmeleri şöyle değerlendirdi; “Türkiye’ye son 10 yıla bakıldığında birçok tasarımcı kendi markası ile öne çıkıyor. Bunun yanı sıra Istanbul Fashion Week son 3 -4 senedir düzenleniyor. Bunlar güzel gelişmeler. Genel olarak Türkiye ve diğer ülke modacılarını kıyasladığımızda gelecek bence daha güzel olacak ancak, çok çalışmak gerekiyor.” Avrupalı modacıların, zaten içinde yaşadıkları kültürü, sanatı modaya dönüştürdüklerini belirten Pollard, yurtdışına açılan Türk modacıların hem kültürel hem de ekonomik olarak bu sürece yatkın olması gerektiğini söyledi.
Doğal Yaşam Koleksiyonuma Yansıdı
12 yıldır Londra’da yaşadığını hatırlatan Serap Pollard, kendi markasını oluştururken, İngiliz asil kadınlarının tarzından yola çıktığını açıkladı. Zaman içerisinde kendi hayatı ve tercihlerinin koleksiyonlarının karakteristik görünümüne şekil verdiğini ifade eden Pollard sözlerini şöyle sürdürdü; “Ben aynı zamanda iki çocuk annesiyim. İlk bebeğim olacağını öğrendiğim zaman hayatımdaki bütün kimyasal maddeleri çıkardım. Bunu zamanla yiyeceklerime ve giyeceklerime, hatta ev eşyalarıma da yansıttım. Önce her şeyi organik olarak tüketmeye başladık. Sadece organik olması yeterli gelmedi, çünkü bu giysilerin bir kereye mahsus giyiliyor ve atılıyordu. Bunların geri dönüşümü ya da tekrar kullanımı üzerine düşündüm ve kendi koleksiyonumda bunu göstermek istedim.”
Hazırladığı son koleksiyonun eco-friendly bir proje olduğunu açıklayan Pollard, çok özel materyaller kullandığını belirtti. Koleksiyonunda ağırlıklı olarak bambu kullandığına değinen Pollard; “Bambunun kolay doğaya dönüşebilir olması, anti-alerjik olması, renkleri kolay absorve edebilmesi, çok sağlıklı olması, ipeksi tuşesi ve daha sayılabilecek birçok güzel özelliği var. Pamukla yarışabilecek ve ileride pamuğun yerini alabilecek bir materyal olduğunu düşünüyorum. Çünkü pamuğu yılda bir kez hasat edebiliyorsunuz, fakat bambuyu defalarca toplayabilirsiniz, sulamanız gerekmez, hızlı büyür.” dedi. Özel bambu el dokumalarını koleksiyonunda kullandığını dile getiren Pollard, ipek ve pamuklu kumaşların da yer aldığını kaydetti.
Gelecekte koleksiyonlarına bu yönde devam edeceğini vurgulayan Pollard, daha sağlıklı yaşam ile giyimin birleştirileceğini savundu. Pollard sözlerini şöyle sürdürdü; “Eskiden organik bir giysiye baktığınızda renkten ya da modelden yoksundu. Ama benim tasarımlarım hem doğal, organik ve doğaya dönüşebilen hem de zero-waste özelliği taşıyan giysilerdir. Doğal özelliklerin yanış ıra, oldukça modern, moda renklerle geniş bir yelpazeye sahipler.”
Tasarım Evi Açmayı Planlıyorum
Doğa dostu giysiler yapabilmenin başka bir yolunun da zero-waste olduğunu belirten Pollard, normal bir gömlek üreticisinin kumaşın yüzde 15’ini keserek çöpe attığına değindi. Bu oranı aşağıya çekmek istediğini, buna uygun kalıp kesimleri yarattığını söyleyen Pollard; “Böylece üretimden tüketime kadar olan daha az zarar-ziyan olmuş olacaktır. Bunun, tarımda çalışan işçiden, fabrika sahibine, müşteriden doğamıza kadar herkesin karı olacak” diye konuştu.
Serap Pollard 2013 İlkbahar Yaz koleksiyonunun konseptini ‘sus-tainbale’ olarak tanımladı. Pollard; “Aslında konu sustainable idi, benim koleksiyonumun adını da taşıdığı için bu SUS-tainable oldu. Burada doğal ürünler kullanarak doğaya dönüşebilen ve sağlık için çok faydalı anti alerjik parçalar oluşturuldu. Burada SUS mamamız gerektiğini, üzerimize düşen görevi insan olarak, tasarımcı olarak ve tüketici olarak yerine getirmemiz gerektiğini ifade etmek istedim” dedi.
Türkiye’deki moda etkinliklerine katılmak gibi bir planının şu anda olmadığını açıklayan Pollard, buna karşın üretiminin bir kısmını Türkiye’de yapmayı planladığına değindi. Pollard, bir-iki sene içinde İngiltere Wimbledon veya Türkiye Nişantaşı’ndan bir tasarım evi (design house) açmayı planladığını sözlerine ekledi.