Türk tekstil ihracatının en yetkin ismi İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, Türk tekstil sektörünü yayın grubumuza değerlendirdi. 2014 beklentilerini, tekstil ihracatını ve bir iç pazar tehdidi olarak Çin tekstil ürünlerini değinen Gülle, Türk Tekstilinin en büyük iki sorununu da; markalaşamaması ve köklü bir tekstil fuarına sahip olamaması olarak özetledi.
Tekstil Sektörü 2014’e İyi Başladı
2013 yılı ihracat hedefinin, İTHİB’in belirlediği yüzde 10 barajının 3 puan altında kaldığını aktaran Gülle, “2014 için ihracat büyümesinde hedefimiz yüzde 10, şu ana kadar da bunun üzerinde bir büyüme gerçekleştirdik. Tabii bunun en büyük sebebi, kurlarda yaşanan yukarıya doğru artış. Geçmişe de baktığımızda, ne zaman kurlar artmış, ne zaman ekonomik bir dalgalanma olmuş, ardından mutlaka tekstil sektöründe çok ciddi büyümeler olmuştur. Bu açıdan 2014’ün ilk yarısı şimdilik en verimli dönemlerimizden biri oldu” dedi.
Yürütülen çalışmalar ve faaliyetler açısından en etkili birlik olarak öne çıkan İTHİB, çeşitli ülkelerin birlikleri ile de temaslar gerçekleştiriyor. Son olarak Japonya Tekstil Federasyonu ile görüşme gerçekleştirdiklerini söyleyen Gülle, Japon iş adamları ile yaptıkları görüşmeyi şöyle özetledi: “Japonya, tekstil alanında nitelikli çalışmalar yürüten bir ülke. Bu nedenle, sektörde katma değer ve teknoloji düşünüldüğünde Japonlara her zaman ihtiyaç var. Türkiye’de yapılacak bir tekstil organizasyonuna Japon tekstilcilerini davet ettik ve işbirliği tekliflerimizi sunduk. Japonya, Türkiye’den tekstil ithal etmek istiyor ama biz bu büyük pazara çok fazla ürün satamıyoruz. Geçen yıl Japonya’nın en büyük alışveriş zincirlerinden birinin sahibi Türkiye’ye 1 milyar dolarlık ithalat hedefi ile geldi. Bu çerçevede alımlar yaptı ve yapmaya devam ediyor. Japon tekstilcilerle aramızda iyi bir ilişki kurduk. Biz bu sıcak teması yakaladığınız zaman, güzel işbirlikleri gerçekleştirilebilecek bir alt yapı oluşturabiliyoruz. Ülkeler arası mesafe uzak gibi gözükse de, bu sıcaklık mesafeleri en aza indiriyor. Bu ilişkiler doğrultusunda geçen yıla oranla ihracatımızda yüzde elliye yakın bir artış var.”
‘Kurdaki Büyük Dalgalanmalar Olmamalı’
Türkiye’de kurlarda yaşanan dalgalanmaların sıkıntısını en çok ihracatçıların yaşadığına değinen Gülle, “Kurda artış olmasının da düşüş olmasının da ihracatçı için zararı var. Kur mutlaka değişim yaşayacaktır ama sağlam, istikrarlı bir ekonomide bu değişimler arasında yüksek oranlar bulunmamalıdır. İthalat, ihracat ve borçlanmanın döviz üzerinden gerçekleştiği göz önüne alınmalıdır. Kurun baskı altına alınarak düşük tutulmaya çalışılması özellikle ihracatta daha büyük zararlara yol açabilir” dedi.
Tüm dünyada ülkelerin ihracat yapabilmek için para değerlerini düşük tuttuklarını söyleyen Gülle, “Amerika ve Çin bunun en büyük örnekleridir. Çin kendisine uygulanan ‘paranı değerlendir’ baskısına karşılık tüm dünyaya ihracat gerçekleştirebilmek için bu baskıya direnmektedir. Bu tür örnekler varken artık bu politikadan vazgeçilmesi gerektiğine inanıyorum” yorumunu yaptı.
Tekstil Sektörüne Sahip Çıkmalıyız
Geçmişte Çin tekstil ürünlerinin ithalatına kota konması yönünde çaba harcadığı için kendisine ve arkadaşlarına ciddi tepkiler gösterildiğini hatırlatan İsmail Gülle, “Üretimin ülke içinde kalması sektörün gelişmesine en büyük katkıyı sağlamıştır. Bugün, yoğunluktan iş yaptıracak konfeksiyon atölyesi bulmakta zorlanıyoruz. Türkiye’nin alt yapısı bunu daha da ileri götürecek kadar kuvvetli. Türkiye’de tekstil ve hazır giyim sektörlerinin ihracatı 30 milyar dolar. Tabi ki ülke için yeterli değil ama diğer sektörler bu performansı yakalayamıyor. Türk tekstil sektörü başarılarını artırmayı hedeflemektedir. Ülke olarak sektöre sahip çıkmalıyız” dedi.
Çin’e Uygulanan Kota İç Pazarı Canlandırdı
Çin’e uygulanan kota ve vergiler konusuna değinen Gülle, Çin ürünlerinde ucuzluğunun asıl sebebinin eksik malzeme kullanımından kaynaklandığının altını çizdi. İTHİB tarafından yaptırılan testlerde, Çin’den çok ucuz maliyetle ülkeye getirilen ürünlerde kanserojen madde bulunduğuna dikkat çeken Gülle birçok ünlü firmanın ürünlerinde bu tür malların tespit edilmesinin üzücü olduğunu vurguladı. Çin ürünlerine uygulanan vergi ile ithalatın azaldığını belirten Gülle, “İthalatın azalması, iç pazara bir canlılık getirdi ve küçük işletmeler dahil tekstil üreticileri tam kapasite çalışmaya başladılar. Hatta üretim kapasitemiz yüzde 10’a yakın arttı. 150 bin kişiye yeni istihdam kapısı açıldı. Bu kadar verimli ve akıllıca yürütülen bir politikanın içerisinde bulunmaktan mutluyuz. Bu başarıya önderlik ettiğimizi bilmek bizim için yeterlidir” diye konuştu.
‘Büyük Bir Marka Çıkaracak Potansiyele Sahibiz’
Türkiye’nin dünyaca ünlü bir tekstil markasına sahip olmamasının büyük eksiklik olduğunun altını çizen Gülle, “Bu da ekonominin çok büyük olmamasından, firmaların da ciro ve kar beklentilerinin sığ olmasından kaynaklanıyor. Marka olabilmek için yatırımları ve Ar-Ge çalışmalarını artırmak gerekiyor. 2005 yılından bu yana, fason ülke olmaktan çıkıp kendi kreasyonunu hazırlayıp, kendi koleksiyonlarını satar bir ülke haline geldik. Bir ülkenin uluslararası imajı önemlidir; Made in Italy kumaş için çok önemlidir, Made in Germany makine için çok önemlidir. Ülkenizin değeri yükselirse, firmalarınızın, ürünlerinin değeri de yükselir. Türkiye’nin bu konuda İtalya seviyesinde olmadığı hepimizin malumu. Aslında İtalyanların ünlü markalarının kumaşlarını bizler üretiyoruz. Biz bir kiloyu kaça satıyorsak, onlar metresine o fiyatı istiyor. Bu döngüyü kırılması için markalaşmaya ihtiyacımız var. Yoksa bu böyle sürüp gidecek. Bu konuda devlet desteğine çok ihtiyaç var. Mutlaka, sanayicilerimiz de kendilerine karşı öz eleştirisi yaparak vizyonel bakış geliştirmeli. Bugün İtalya ihracatının yüzde 15’i tekstil ile gerçekleştiriyor. Bizde de baktığımız zaman bu rakamlardan uzak olsak da, bu şansı her zaman yaratabilecek kabiliyetteyiz” değerlendirmesinin yaptı.
‘Türkiye’nin Büyük Bir Tekstil Fuarına İhtiyacı Var’
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olmadığı gerekçesi ile İTHİB üyelerinin Milano Unica fuarlarına katılamama sorununun aşılması gerektiğini belirten Gülle, “Milano ile temaslarımızı yoğunlaştırdık. İstiyoruz ki, bu fuarda yer alalım. İtalyan firmalarını da İstanbul’daki fuarlara getirelim. Karşılıklı bir kota oluşturalım. Première Vision fuarında olduğu gibi her sene katılımcı sayımızı arttıralım istiyoruz” diye konuştu. Türkiye’de fuarcılık sektöründe kaliteyi yakalamak adına seçiciliği ortaya koymak gerektiğini söyleyen Gülle, “Maalesef Türkiye’de fuar alt yapısı doygun bir şekilde iş yapmaya çok uygun değil. Fuarcılığa ticari bakılıyor, katılımcılar arasında ayrım gözetilmediğinden fuarlar bazen önemini yitirebiliyor. Bunun giderilmesi için çalışmalar yürütüyoruz. İki yıl önce başlattığımız görüşmelerde Premiere Vision fuarını Türkiye’ye davet ettik. Bu yıl bu fuar İstanbul’da gerçekleştirilecek. Fuarların isimleri önemli değil, Türkiye’de kaliteli, iyi bir fuarın olması konusunda hem fikiriz. Bunun yanında aslında büyük bir organizasyonu kaldırabilecek, övünebileceğimiz bir fuar alanına da ihtiyacımız var” diyerek sözlerini tamamladı.