Günümüzde tüketiciler sadece yüksek kaliteli ürünler talep etmiyorlar, artık aldıkları ürünün çevre dostu olup olmadığına ve sosyal sorumluluk yönlerinin olup olmadığına dikkat ediyorlar
Kalite ve standartların oluşturulmasında laboratuvar ve test merkezlerinin büyük bir öneme sahip olduğu tekstil sektöründe, 1946’da kurulan Hohenstein Enstitüsü, Bönnigheim'daki merkezinde yaklaşık 500 çalışanı ve dünya çapında otuza yakın ofisiyle en etkili bağımsız araştırma ve test kuruluşlarından birisidir.
Ürün geliştirme ve pazarlamada test edilmiş ve onaylanmış karar verme süreçlerinde rahatlıkla güvenebilecek kapsamlı bir tekstil test ve sertifikasyon yelpazesi oluşturan Hohenstein Enstitüsü’nün Uluslararası Satışlar Direktörü Jörg Diekmann, yayın grubumuza açıklamalarda bulundu.
Tekstil sektöründe üretilen ürünlerin sertifikalandırılmasının hem üreticiler hem de alıcılar için uzun vadeli faydalar sağladığını anlatan Diekmann, bu alanda uzun yıllardır çalışmalar yürüten, sektöre yenilikçi çözümler sunan Hohenstein Enstitüsü’nün sadece bir test laboratuvarı olmanın ötesinde bir misyona sahip olduğunu belirtti.
Hohenstein’ın uluslararası tanınırlığa sahip ve bağımsız bir test enstitüsü olduğunu belirterek, ürün testleriyle pazarın şeffaflığını arttırdıklarını söyleyen Diekmann, modern laboratuvarlarda, tekstildeki uzmanlıklarıyla geniş kapsamlı bir hizmet yelpazesi sunduklarını belirterek, iplik ve doku üretiminden işleme ve konfeksiyona, tekstil ürünlerinin yeniden değerlendirmesinden ticari çamaşırhanelere kadar bir çok alanda faaliyet gösterdiklerini ifade etti.
Pazarlamada Etkili Bir Araç
Diekmann, enstitü olarak verdikleri Hohenstein Kalite Etiketi’nin üreticiler ve perakendeciler için pazarlama noktasında etkili bir araç olduğunu ve bilimsel temeller ile uygulamayı esas alarak belirlenen kriterler sayesinde yüksek güvenilirliğe sahip olduğunun altını çizdi. Diekmann, çok sayıda ürünün de kullanılan bu etiket nedeniyle yüksek bir tanınırlık seviyesine ulaştığını ifade etti.
Hohenstein Kalite Etiketi’ni almak için birçok kriteri yerine getirmek gerektiğini vurgulayan Diekmann, özellikle çalışma koşullarına ve çevre koruma ile ilgili yasalara uyulup uyulmadığını denetleyen ve enstitü tarafından görevlendirilen denetçilere sahip olduklarını belirtti.
Verdikleri hizmetin kazanımları düşünüldüğünde gayet makul bedellerle çalıştıklarını belirten Diekmann, artık birçok perakendecinin ve satın almacının ürünleri alırken bu testleri istediğini ifade etti. Denetçilerinin sadece ürünleri denetlemediğini, süreçleri nasıl iyileştirebileceği ve ürün kalitesini nasıl daha da yükseltebileceği gibi konularda da danışmanlık hizmetleri verdiğini söyledi.
Hohenstein Enstitüsü'nün denetçilerinin tarafsız, bağımsız ve dürüst iş anlayışlarıyla, işlenmiş malzemelerin, malzemelerdeki bitmiş ürün ölçü tabloları ile karşılaştırmalı olarak işçiliğin, kesimin ve ürün özelliklerinin kalitesini kontrol ettiklerini söyleyen Diekmann, mevcut imalattan veya stoktan numuneler alarak da kontrolleri sağladıklarını ifade etti.
Bu şekilde kalite sorunları seri üretim öncesi veya sırasında hemen tespit edilerek, derhal giderilme olanağına sahip olduğunu ve bu durumun maliyet açısından üreticiye büyük katkılarının olduğunu ifade eden Diekmann, “Bu kapsamda işimiz yalnızca sapmaları tespit etmekle kalmaz; sorunlar olabildiğince hızlı bir şekilde ve sizinle fikir birliğine varılarak ortadan kaldırılır” dedi.
Türkiye’ye özel önem veriyoruz
Türkiye’ye özel önem verdiklerini ifade eden Deikmann, Hohenstein’in Almanya dışındaki ilk mülkünün İstanbul’da olmasının da bunun bir işareti olduğunu ve Türk tekstil sektörünün son dönemde büyük atılım içinde olduğunu söyledi. Bu noktada Türk tekstil sektörüne büyük destek verdiklerini belirten Diekmann, üreticilerin daha önce sadece ihraç ürünlerine aldıkları etiket ve sertifikaları artık iç pazar ürünlerine de yerleştirdiklerini belirtti. Diekmann, “Tekstilde izlenebilirlik çok önemli. Bu etiket ve sertifikalar ürüne bir kimlik veriyor. Bu sayede tüketiciler kimliksiz ürünleri tercih etmeyeceği için zamanla ürünlerini sertifikalaştırmayanlar piyasadan silinecekler. Tekstilciler şunu bilmeli; sertifika olmadan pazardan pay almak artık çok zor” dedi.
Tüketiciler çevre dostu ürünler istiyor
Günümüzde tüketicilerin sadece yüksek kaliteli ürünler talep etmediklerini söyleyen Diekmann, artık tüketicilerin aldıkları ürünün çevre dostu olup olmadığına ve sosyal sorumluluk yönlerinin olup olmadığına da dikkat ettiklerini söyledi. Bu trendi göz önüne alarak yeni bir sertifikasyon sistemi olan STeP’i geliştirdiklerini ifade etti.
Sürdürülebilir tekstil üretimini amaçlayan STeP ile tekstilde çevre dostu üretim proseslerinin ve çalışma koşullarını denetlenerek uygulanabilir olmasını amaçlandığını ifade eden Diekmann, STeP’in en büyük avantajının tekstil ve hazır giyim üreticilerine farklı pazarlara girerek yeni tedarikçilerle çalışabilme olanağı sağlayacağını söyledi.
STeP, OEKO-TEX® Standard 100’ün yerini alacak
Uluslararası OEKO-TEX® Birliği tarafından geliştirilen STeP sertifikasyonunun, şimdiki piyasa gereksinimlerine uygun hale getirilerek bir önceki OEKO-TEX® Standard 100 sertifikasının yerini alacağını belirten Diekmann, “STeP’in küresel çapta faaliyet gösteren markalara çevreye duyarlı üretim ve sosyal sorumluluk alanlarındaki taleplerine cevap verebilecek tedarikçiler bulmasını sağlayacaktır” dedi.
Karbon ayakizi veya yenilenebilir hammadde kullanımı gibi sürdürülebilirliğin, tek bir noktasına odaklanmadıklarını söyleyen Diekmann, değerlendirme yöntemlerinin herkesin erişimine açık olduğunu ve bu sistemin tekstil endüstrisi için geliştirildiğini belirtti. Bu sayede tekstilciler STeP sertifikasyonu temelinde üretim proseslerini daha etkin ve verimli bir hale getirebileceklerini belirtti. Diekmann son olarak, pamuk üretiminden iplik fabrikalarına, dokuma fabrikalarından örgü fabrikalarına ve hatta konfeksiyonculuklara kadar tekstil zincirinin her halkasında bulunan işletmelerin STeP Sertifika’sına bugün olmasa bile gelecekte ihtiyaç duyacağını belirtti.